Tüm Avrupa’daki endemik bitkilerin üçte biri sadece Anadolu topraklarında yani ülkemizde ve bu değerli bitkilerden çok şifalı ürünler elde ediliyor. Fakat ülkemizde bal dışındaki diğer ürünlerinin üretimine yeterince eğilim yok. İlk yazılarımda da belirttiğim, propolis, arı sütü çok eski zamanlardan beri insanoğlunun kullandığı fakat özellikle ülkemizde daha yeni yeni duyulan ve pek çok faydasından dolayı dikkatleri çekmiş bir ürün…
Arıcılarımızın bu ürünü üretmeme sebeplerinden biri, propolisin ham halde tüketime uygun olmaması ve arıcıların nasıl tüketilebilir bir ürüne dönüştürüleceği ve propolisin faydaları konusunda yeterince bilgi sahibi olmamalarıdır. Propolis ham halde içerisinde balmumu ve reçinenin çoğunlukta olduğu oldukça sert bir malzemedir. Kovanda peteklerin sağlamlaştırılması, deliklerin ve çatlakların kapatılmasına kadar pek çok amaçla kullanılır. Ham halde propolisin yaklaşık %50’si reçine, kalanının da büyük bir kısmını balmumu oluşturur. Propolisin insanlar tarafından tüketilebilir bir ürüne dönüşmesi için içerisindeki balmumunun uzaklaştırılması, reçine içerisinde yer alan, propolise antimikrobiyal, antioksidan özellik kazandıran bileşenlerin ekstrakte edilmesi, yani özütlenmesi gereklidir. Bu işlem mutlaka gıda mühendisleri tarafından uygun koşullarda gerçekleştirilmelidir. Aksi halde propolisin faydalarından bahsetmek mümkün olmaz.
Üretime eğilim gösterilmemesinin bir diğer sebebi de, arıcılarımızın piyasada yer alan, Çin’den ithal gelen ürünlerle rekabet edememeleridir. Propolis, ülkemize çoğunlukla Çin’den ithal edilen bir ürün…Çin’den gelen ürünler oldukça düşük fiyatlara piyasada alıcı bulabiliyor. Bu maliyetlere arıcıların burada propolisi üretebilmesi mümkün değil…Çin ürünlerinde bu nasıl başarılıyor? Çünkü gelen ürünler saf propolis değil. Bu ürünlerde ne yazık ki pek çok katkı kalıntı sorunu mevcut…Genellikle propolis toz halde ülkemize geliyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğim çalışmalar sonucunda ülkemize gelen bu propolislerin içine ağaçların yaprak, sap ve tomurcukları öğütülerek katılabildiğini gördük. Ayrıca, maltodekstrin, silikon dioksit gibi doldurucu ajanlarla propolis çoğaltılabiliyor. Boyar madde ilavesiyle propolisin rengine benzemesi sağlanıyor. Bunları analiz yapmadan ayırt etmeniz mümkün değil. Bu yüzden propolis oldukça hassas bir konu. Tüketicilerin de bu konuda bilinçli olması gerekiyor. Gerçekleştirdiğimiz analizler ile Anadolu propolisini, Çin Arjantin Brezilya Yeni Zelanda gibi arı ürünleri üreten diğer ülkelerle karşılaştırdık. Anadolu propolisi diğer ülkelerden çok daha farklı ve özel bir antioksidan profiline sahip. Bazı fenolik ve flavanoidler dünyada sadece Anadolu propolisinde bulunuyor. Bu değeri tüm Dünyaya anlatmamız lazım.
Bu değerli arı ürünlerinin ülkemizde de üretilmesi önemli…Tüm bu yukarıda bahsettiklerim için de “Sözleşmeli Arıcılık” modeli şart… Sözleşmeli Arıcılık modeliyle kovandan sofraya izlenebilir arı ürünleri üretimi mümkün. Doğrudan arıcılar ile çalışarak güvene dayalı bir ilişki ve Adil Ticaret de mümkün oluyor. Sözleşme ile arıcıdan ne kadar ürünü hangi fiyattan satın alacağının garantisi veriliyor. Böylece arıcı ürünleri nasıl satacağının endişesini gütmeden yalnızca ürünleri doğru bir şekilde üretmeye odaklanabiliyor. Bu model ile kovandan itibaren doğru arıcılık uygulamalarının gerçekleştirildiği izlenebilir bir sistem ile hareket ediliyor. Bu modelin ülkemizde daha çok uygulanması ve daha çok arıcıya ulaşması önemli… Ben de bu doğrultuda çalışmalarıma devam ediyorum.